Tek çocuğun aile içindeki durumu ve tek çocuk olmanın yarattığı ruhsal sorun
Geleneksel anlayışa göre, tek çocuk bir mutsuzluk kaynağı olarak görülür: Ailenin çocuk için yapacak bir şeyi yoktur; kaçınılmaz olarak büyük bir mutsuzluğa sürüklenecektir. Uzun bir dönem, doktorların, eğitimcilerin ve pedagogların oluşturduğu çocuk bakımı anlayışında, bu durum ısrarla vurgulanmış, hattâ yakın döneme kadar, resmî yayınlarda tek çocuğun hastalıklarını ele alan konular işlenmiş, yakalanabileceği çeşitli ruhsal, hattâ bedensel rahatsızlıklar ayrıntılı biçimde incelenmiştir.
Ailesinin tek çocuğu olan bir çocuğun nerdeyse bütün rahatsızlıkları, tek çocuk olmasına bağlanmıştır: İştahsızlık ya da aşırı iştahlılık; uykusuzluk ve çişini tutamama, tembellik (durgunluk) ve aşırı hareketlilik; saldırganlığa varan yaramazlık ya da aşırı usluluk; anneye aşırı düşkünlük; disiplinsizlik; okulda başarısızlık; kötü düşler görme; köpek korkusu; kendi kendini elle tatmin; aşırı zayıflık ya da şişmanlık. Çocuğun soğuk, algınlığından bronşit olmasına, kan çıbanı çıkarmasına, düz taban olmasına kadar aşağı yukarı her şey zaman zaman tek çocuk olmasına bağlanmıştır; bunun başlıca nedeni de, tek çocuğun “nazik bünyeli”, daha doğrusu öbür çocuklardan çok daha nazik bünyeli olduğu konusundaki saplantıdır. Ve günümüzde hâlâ birçok kişi, söz konusu geleneksel bakış açısını sürdürmekte, tek çocuğu birçok rahatsızlık ve hastalığın hedefi olarak görmektedir. Bunun temel nedeni, hiç kimsenin “neden tek çocuk hastalıklıdır?” diye düşünmemiş olmasıdır.
Biri çıkıp kendine bu soruyu sorsa, herhangi bir nedenin bulunmadığını çok geçmeden anlardı. Ama, son yıllarda bu anlayışın yanlış olduğu konusunda yazılıp çizilen pek çok şeye karşın, birçok aile tek çocuğun ölümden beter bir geleceğe mahkûm olduğuna, en azından iki çocuk yapmanın çok daha iyi, mutlaka hattâ gerekli olduğuna inanmaktadır. Bu inanışın bir değil, birçok nedeni vardır. Birçok anababanın birden çok çocukları olmasını istemelerinin nedeni, geleneklerin zorlamasıdır: iki, üç ya da daha çok çocuk yapmak, alışılmış, yaygın bir olaydır. Üstelik bazı kesimler, özellikle kırsal yörelerde yaşayanlar, çok sayıda çocuk yapmayı onur verici, kıvanç duyulacak bir olay sayarlar.
Hattâ çocuk yapma sayısı bile çoğunlukla katı ve kesin kurallarla belirlenmiştir. Sözgelimi , kentlerde yaşayan gelenek ! sel aileler, iki ya da üç çocukları olmasını yeğlerler; kırsal alanda yaşayan ve toprağı olanlar içinse çok çocuklu (erkek çocuk her zaman yeğlenir) olmak, neredeyse bir zorunluluktur (her çocuk, büyüyünce bir yardımcı olacaktır). Bazı Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar da bu doğrultuda, oldukça ilgi çekici sonuçlar vermiştir. Sözgelimi, A.B.D’nde astronotlar bir çocukları olsun istemekte, şirket yöneticileri iki çocukla yetinmekte, üniversite öğretim üyeleri dört çocuğu yeterli bir sayı olarak görmektedirler. Bütün bunlar bir yana, belirli çevrelerde tek çocuklu aileler, güvenilmeyen ya da anormal kişiler olarak görülmektedirler. Bu inanılmaz gibi görünen anlayışa yol açan nedenleri, konuyla ilgili herkesin ayrıntılı biçimde incelemesi gerekir. Çocukları evin dışındaki kişilerle arkadaşlık etmesinler diye çok çocuk isteyen anababalar vardır: Çocuk yaşıtı olan arkadaşlara gerek duyacağına göre, bu arkadaşlar başkaları olacağına kardeşleri olmalıdır.
Bu düşünceye göre, çocuğun arkadaşları kim oldukları bilinmeyen kişilerin çocukları olacağına,çocuk dışardan arkadaş edineceğine, kardeşleriyle oynayacaktır. Böyle düşünen anababalara göre, çocukları gözlerinin önünde evde oturmalı, ancak kendi kanlarından olan çocuklarla ilişkide olmalıdır. Bu anababalar çeşitli bahanelerle, ama aslında, sırf tembelliklerinden ötürü çok çocuk yapmak isterler: Gerçekten tembeldirler, çünkü gebeliğe karşı alınması gereken önlemleri uygulamak bir yana, öğrenmek bile istemezler; tembeldirler, çünkü birçok çocuğun büyütülmesinin geti receği sorumluluklar üstünde yeterince düşünmekten kaçınırlar.Ayrıca, günümüzde pek çok kişi hâlâ, yaptıkları çocuk sayısını erkekliklerinin ya da kadınlıklarının ölçüsü olarak görmektedirler. Bu anlayışın ülkemizde yaygın olmasının temel nedeni, toplumsal örgünün hâlâ ataerkil ve feodal artıklarla kaplı olmasıdır. Gerçekten, böyle bir anlayışın günümüzün hiç de kolay olmayan toplumsal ekonomik koşullarında sürmesi, oldukça şaşırtıcıdır. Daha şaşırtıcı olansa, bu anlayışın genellikle çocuklarına gerekli maddi olanakları sağlamaktan ve bakımı göstermekten yoksun kişiler tarafından benimsenmiş olmasıdır. Bir tek çocuk yapmaya karşı çıkanların dayandıkları başlıca nedenlerden biri de, bu bölümün başlarında söylendiği gibi, tek çocuğun mutsuz, hastalıklı, ruhsal bakımdan sağlıksız, uyumsuz olmaya mahkûm olduğu inancıdır.
Ama bu inancı taşıyan kişilerin hiçbiri, çocuğun geleceğinin, anababalarının davranışlarına ve kişiliklerine, aile ortamına, yaşama atılması için ailenin çocuğa yardım etmesine bağlı olduğunu düşünmemiştir. Birçok âftababanın kendileriniçocuWarıyla normal ilişkiler içinde bulunmak konusunda yetersiz saydıkları, daha işin başında kendilerini birer eğitici gibi görmedikleri de bir gerçektir. Bu yüzden de her şeyin düzelmesinin ço cuğun kardeşlerine bağlı olduğunu sanırlar. Kardeşler, ana ve baba yerine kardeşlerinin geleceğinin sorumluluğunu taşıyacaklardır. Sonuçlarsak, içinde bulundukları aile ortamının niteliği göz önüne alınmadan, tek çocuk olmayanların, tek çocuklardan daha üstün oldukları ileri sürülmektedir. Oysa bu doğru değildir. XX. yy’ın başında dünyanın büyük bölümünde moda olan, iki dünya savaşının doğmasına yol açan,toplama kamplarının ortaya çıkmasına neden olan, daha önce eşi benzeri görülme yen bir biçimde doğal çevrenin yıkımını hazırlayan, günümüzdeki tüketici anlayışın temelini atan çok sayıda otoriter ailenin ortaya çıkması ve bunun sonuçları anımsanırsa, söz konusu talihsiz kuşak için her türlü sorumluluğu üstlenen kardeşlerinin hiçbir şey ya pamadıkları kolayca anlaşılır.