Çocuk için son derece önemli bir iş Renkli küçük plastik tren, ilk resimli kompozisyonlar için yapboz oyunları, boyama kitapları, vb. Herhangi bir oyun çocuğu eğlendirebilir, yeter ki bu oyun aracılığıyla serbestçe yeni denemeler yapabilsin. “Yetişkinler için çalışmak ne ise, çocuk için oyun odur” denir. Tam olarak böyle değildir. Çocuk için oyun, ne bir dinlenmedir, ne de bir kaçış; yalnızca kendisini çok hoşnut eden, özgürce deneyimlerde bulunmak işidir. Yani, başkaları için yapılan ve ekonomik olarak yaratıcı “iş”ten bütünüyle değişik bir şeydir: Oyun, çocuğa güç veren, onu yönlendiren “zihinsel vitamin” olarak tanımlanabilir.
Oyunun temel özellikleri
Oyun, her şeyden önce özgür bir seçim üstüne kurulmalıdır. Çocuk hiçbir zaman, şu değil de bu biçimde oynamaya, o oyuncağı değil de bunu kullanmaya ve belirli bir yöntemi izlemeye zorlanmamalıdır. Bütün bunlara, yani ne yapacağına nasıl yapacağına, ne zaman ve neyle yapacağına kendi karar vermelidir. Ancak böyle olduğu zaman oyun, çocuğun gelişmesinde önemli bir araç haline dönüşür.
İkinci olarak, oyun bir deneydir. Anlık meraklarına göre çocuk, değişik konumları gerçekleştirmek, şunu ya da bunu yaparken ne olacağını görmek, biri yerine bir başka deneyimi edinmek isteyebilir kendisini bırakmasından korkar. 0 zaman annesini temsil eden bir bebek edinir; onu kendisinden uzaklaştırır; yeniden alır; okşar; kucaklar; onunla konuşur; azarlar; vb. Bebek hep orada, çocuğun oyunla yarattığı dünyasındadır; yani artık o annesine değil, annesi ona bağlıdır. Her ne olursa olsun bebeğinden ayrılmak istemez. Doğal olarak bu durum çocuğun kuruntularıyla oluşturduğu bir güven duygusudur ve bir insan üstünde egemenlik Kurabilmekten doğan gerçek güven duygusunun başlangıcıdır.Özetleyecek olursak, çocuk oyuncaklarıyla inanmayı ve güvenmeyi öğrenir.
Oyunun ikinci önemli etkisi, çocukların oyunlar aracılığıyla geliştirdikleri denemeler sayesinde bilinmeyeni keşfetmeleridir. Sözgelimi, çocuk bir kalemle kâğıda dokununca ne olacağını bilir, ama kalemi kâğıdın üstünde döndürmekle ne olacağını öğrenmek ister ya da iskemlesinde otururken çevresinde neler göründüğünü bilir, ama masanın üstüne çıkıp nelerin görülebileceğini düşünür. Aslında bildiği bazı şeylerle bilmediklerini öğrenir ve sürekli bu tür bir arayış içindedir.
Oyunun çocuğun üstündeki üçüncü etkisi, çocuğun oyun aracılığıyla öğrenme tekniği edinmesidir. Oyun oynayan bir çocuk aynı el kol hareketini pek çok kez, bakanları hayrete düşürecek biçimde durmadan yineler. Hattâ bu durumda bazı büyükler, çocukta yaratıcı güç ve düş gücü olmamasından kuşkulanabilirler. Oysa bu doğru değildir. Çocuk denemekte, iyi yapma çabası içindedir ve öğrenmek için bıkmadan usanmadan aynı hareketlerini yinelemektedir; kısacası tıpkı, birsporcunun birinci olmak için gösterdiği çabayı gösterir.
Çocuk oyun oynamakla yeteneklerini sağlamlaştırma çabası içindedir ve sanılanın tersine, oyun sırasında düş gücünü genişletir. Aynı işi sayılamayacak kez çok yinelerken, her yineleyişte hareketleri küçük de olsa bir değişiklik kazanır. Aynı sonucu elde etmek için yeni yöntemler uygular; davranışlarındaki bazı ayrıntıları zaman zaman değiştirir; kısacası, oyunlarıyla hareketlerine işlerlik kazandıracak yeni teknikler bulmayı sürdürür.
Çocuğun yaşına göre davranışlan ve oyunlan İlk 18 ayda, çocuğun oyunları kendi bedenine egemen olma çabasıyla geçer. Çocuk o dönemde ellerini kullanmayı, hareket etmeyi, denge sağlamayı, yürümeyi, koşmayı öğrenir. Bir buçuk yaşına geldiğinde artık hareketlerinde ustalaşmıştır; sözgelimi değişik şeyleri tanıyıp cinslerine göre ayırabilmektedir. O yaşlarda çocuk herhangi bir şeyi eliyle göstererek “Bu nedir,?” diye bıkmadan, usanmadan sorar. Olağanüstü bir hızla resimleri olaylarla bağdaştırmayı öğrenir, bunları belleğine yerleştirir ve yeri geldiğinde anımsar. Günlük yaşamda çok kullanılan eşyalar için de durum aynıdır; anlam olarak kepçeyle kaşığı birbirine karıştırdığında çok kızar; durmadan bu tür eşyaların özelliklerini anlamaya çabalar. Bütün bu çabalarıyla, bir buçuk yaşındaki bir çocuğun çok dikkatli olduğu söylenebilir. Bu yaşın en belirgin özelliği oyun ve davranışlarındaki hareketliliğin “dikey” olarak gelişmesidir. Bir buçuk yaşındaki genç “işçi”, dikine kuleler yapar, kâğıda dikine çizgiler çizer, eşya ve oyuncaklarını üst üste yığar, sandalyeleri ve tabureleri üst üste koyup dağ yapar, vb. Bu diklemesine çalışma eğiliminin gelişmesi de bir başka alışkanlığın oluşmasına yol açar: Eşyaları öbekler halinde toplama merakı.