En İyi Kitap Tavsiyeleri

ALTIN KİTAPLAR, EMİR KUNT’UN DALGALI SOHBETLER-BEYAZ TÜRK YATÇILARI ADLI KİTABINDAN DÖRT SENE SONRA İKİNCİ KİTABI ARMATORE’Yİ OKURLA BULUŞTURUYOR.

Denizciliğe aşkı çocukluğunun ilk yıllarında babasının teknesinde başlayan, deyim yerindeyse adeta teknede büyüyen Emir Kunt’u yat dergilerindeki esprili yazılarından tanıyoruz. Kitabında ısrarla “Ben yazar değilim,” demesine rağmen denizciliğe dair yazdıkları keyifle okunan Emir Kunt, Dalgalı Sohbetler dizisinin ikinci kitabı Armato-re’de denizde uyulması gereken görgü kurallarını anlatıyor.

Kural dediysek hemen gözler korkmasın; çünkü Kunt, kalemini sığ sularda gezdirip kurallarla dolu sıkıcı bir kitap yazmak yerine esprili üslubuyla iğneyi tekne sahibi olmuş, ancak denizci olamamış bazı kişilere, çuvaldızı ise zaman zaman kendisine batırarak baştan sona sıkılmadan okunacak yazılar ortaya koyuyor.

En İyi Kitap Tavsiyeleri Resimleri




Üstelik yazılarında yalnızca denizin üstünü anlatmakla kalmıyor, suyun altındaki balıktan girip kıyıdaki lokantadan çıkarak çaktırmadan her an yepyeni bir şeyler de öğretmeyi başarıyor. Sadece tekne adabından değil, kimi zaman çevre sorunlarından, kimi zaman da denizcilik kültüründen dem vurduğu kitabıyla, tekne sahibi olanların yanı sıra bu şansa erememiş olsa da suyun üstündeki yaşam tarzını merak edenlere de eğlenceli bir pencere açıyor. Zekice gözlemleyerek yazdığı mizah dolu yazılar, denizcilik kültürüne aşina olmayan tekne sahiplerini kızdıracağa benzese de aslında onlara da şöyle bir silkinip kendilerine gelme fırsatı sunuyor, demek yanlış olmaz. Emir Kunt’un tekne hayatında her zaman yanında olan ailesi, teknedaşları ve ondaki yazma arzusunu besleyen tüm tekne ve denizseverlere ithaf ettiği kitabın bir diğer hoşluğu da okuruna eşsiz güzellikteki hava fotoğraflarını sunması. Kadir Kır imzası taşıyan fotoğraflar, mavi sularda gezilen yerleri ve koyları, mavi göklerden görme zevki yaşatıyor.
Tadımlık…

Armatore’nin her bölümü ayrı bir keyifle okunuyor. “Ne Kadar Denizcisiniz?” başlıklı bölüm de keyifle okunan kısımlardan birisi: “At bakalım bir gemici düğümü de görelim! Hayrola korsancılık mı oynayacağız, yoksa palamarcı mı olacağız? Sekstant kullanmayı biliyor musun? Seks pek yabancı gelmiyor, ama tant kısmını kaçırmışsınız-dır… Birbirinin denizciliğini muayene etmek hastalık haline gelmiştir tekneciler arasında. Sürekli yıldıran sorular ve denizcilik imtihanı. Tam oturmuşsun teknede bir şeyler yiyip içiyorsun, gürül gürül yandaki teknenin makineleri çalışır. Yandın! Bil bakalım, makineler ne marka. Soru hemen gelir, ‘Ne makine var bunda, sen bilirsin?’ Nereden bileyim kardeşim, makineci miyim ben!”

Sadeliğin Mimarından Veda

SADELİĞİYLE HOLLYWOOD’A ALTERNATİF OLUŞTURAN İRAN SİNEMASINDA KENDİNE ÖZGÜ TARZIYLA ÖNE ÇIKAN ÖDÜLLÜ YÖNETMEN, SENARİST VE YAPIMCI ABBAS KİYARÜSTEMİ, GEÇTİĞİMİZ AYLARDA KANSER TEDAVİSİ GÖRDÜĞÜ PARİS’TE HAYATA GÖZLERİNİ YUMDU.

Basitliği ve karmaşıklığı harmanlayan, büyük ölçüde belirsizlik içeren sinemasını “Yalan söylemenin dışında bir yolla gerçeğe yaklaşamayız,” sözleriyle açıklayan Abbas Kiyarüstemi, 1970’ten bu yana 40’ı aşkın filmle sinemaya emek vermekle kalmamış, ülke sinemasının evrensele ulaşmasına da katkıda bulunmuştur. 1979’da İran’da meydana gelen İslam Devrimi’nin üzerine ülkesini terk etmemesiyle ilgili olarak “Ağacın kökü yerindedir. Başka yere taşırsanız meyve vermez. Ülkemi terk etseydim ben de aynı o ağaç gibi olurdum,” diyen Kiyarüstemi’yi sinema yazarı Rıza Oylum’la konuştuk.

Abbas Kiyarüstemi’nin İran ve dünya sinemasındaki yeri ve öneminden bahsedebilir misiniz?
Dünya sineması, daha özel ifadeyle Hollywood sineması; eğlencenin ve insanın basit dürtülerinin egemen olduğu bir sinemadır. İran sineması ise sadeliğiyle Hollywood’a alternatif oluşturur. İran sinemasının yapıtaşı olan Kiyarüstemi sineması da bu sadeliğin mimarlarından biridir.

Kiyarüstemi ona miras kalan İran Yeni Dalga akımını daha da zenginleştirmiş, farklı sanat disiplinlerini sinemanın görselliğine yedirmeyi ustalıkla başarmıştır. Kiyarüstemi hem görselliğin şairidir hem de sinemanın filozofu. Görselliği şairanedir, zira bütün filmlerine estetik kareler, uyumlu renk kullanımları, ışık ve sesin şiirsel kullanımı hakimdir. Filozoftur, çünkü hayatın ve ölümün, gençliğin ve yaşlılığın, aşkın ve ayrılığın, mo-dernizmin ve geleneğin üstüne sinemasında kısa ama anlamlı cevaplar arar. Üstelik bunları yaparken dayatmacı değil, çoğulcu davranır. Tam da bu sinema anlayışından ötürüdür ki Godard, “Sinema D. W. Griffith ile başlar, Ki-yarüstemi’yle sona erer,” tanımlamasını yapar. Sinemayı sanat yapan son çınardır Kiyarüstemi.

Yorum Yaz