CEM:”BÖLÜME GİRMEDEN ÖNCE DE TASARIM YAPIYORDUM. BU BÖLÜM, BENİM İÇİN, SEVDİĞİM BİR İŞİ DEVAM ETTİRMEK OLDU”.
Bölüm Başkam olarak Görsel İletişim Tasarımı Bölümü hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu bölüm Bilgi Üniversitesi’nde ne zaman açıldı?
İHSAN DERMAN: Bölüm, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin kurulduğu yıl açıldı. 1997 senesinde ilk öğrencileri aldık. Görsel iletişim Tasarımı Türkiye’de ilk olarak Bilgi Üniversitesi’nde açılan bir bölüm. Kastedilen multimedya tasarımı aslında. Burada bilgisayar yazılımlarının estetik düzenlemesiyle ilgili bir eğitim veriyoruz. Bölüm dört yılda tamamlanıyor. Dört yıl boyunca öğrenciler multimedya alanını oluşturan fotoğraf, masaüstü video yayıncılığı, ilüstrasyon, çizgi film, üç boyutlu bilgisayar animasyonu gibi konularda eğitim alıyorlar. Bunların herbi-rinde ayrı ayrı söz sahibi olabilecek düzeye geliyorlar. Bu üniversitede herhangi bir öğrenci fotoğrafa temel olarak başlıyor ve dört yıl sonunda fotoğraf makinesiyle reklam fotoğrafı çekebilecek seviyeye ulaşıyor. Ayrıca bu lisans programını takiben yüksek lisans programımız da var. Üniversitemizin en önemli özelliği yirmi dört saat açık olması. Sergi salonu, laboratuvar da yirmi dört saat açık. Bu laboratuvarların başında bekçi yok. Dolayısıyla öğrencinin istediği kadar burada kalıp ödevini yapmasını, bilgisayar kültürünün farklı boyutlarıyla haşır neşir olmasını bekliyoruz. Bunu destekleyebileceğimiz birçok kültürel etkinlik var. Burada burslu olarak okuyan üç kişiden biri Cem, okuldan yeni mezun oldu ve Japonya’da yüksek lisans yapacak. Mahir ve Muhittin ise üçüncü sınıfta okuyorlar. Bu arkadaşlar öğrenci olmalarının dışında çok önemli işlere de imza atıyorlar. Örneğin Bilgi Üniversitesi’nin tanıtım filmlerini hazırlıyorlar, üniversitenin internet üzerinden YÖK onaylı yüksek lisans programını gerçekleştiriyorlar. Kısaca departmanı iyi özetleyen çocuklar…
Burada alman eğitimden sonra rahat üretmeye alışmış insanlar dışarıda herhangi bir tasarım şirketinde çalışırken zorlanıyorlar mı? İHSAN DERMAN: Buranın estetik yaklaşımını piyasaya en-dekslemek istemiyoruz. Okuldaki atmosferi dışarıda bulmakta güçlük çekecekler. Piyasadan kopuk yetiştirmiyoruz ama mezun olan insanların bu piyasayı biraz daha farklı yerlere götürmesini bekliyoruz. Cem Japonya’ya gittikten sonra oranın estetik stiline uyum sağlayacağını düşündü. Üniversitemizin yüksek lisans programına kayıtlı olduğu halde Japonya’da eğitimini devam ettirmeyi tercih ediyor. Bundan çok memnunuz ve destekleyeceğiz.
Bu bölüme girerken neler hayal ediyordunuz? Bilinçli olarak mı tercih ettiniz?
CEM: Bilinçli bir tercihti. Grafik ya da web tasarımı bölümünde okumak istiyordum. Lisedeyken aklımda grafik tasarımın yanında video prodüksiyon gibi işler yapmak da vardı. Bu bölüme girmiş olmaktan mutluyum. Ağırlıklı olarak grafik tasarımıyla ilgileniyorum. Onun yanı sıra fotoğraf, video prodüksiyon çalışmalarım da oluyor. Buraya girdiğim için şanslı olduğumu düşünüyorum. Tasarımla üniversiteye girmeden önce de ilgileniyor muydunuz? CEM: Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’ne girmeden önce de tasarım yapıyordum. Bu bölüm, benim için, sevdiğim bir işi devam ettirmek oldu.
MUHİTTİN: “BU OKULDA OKUMAK İSTEME NEDENİM TASARIMIN BELLİ BAŞLI KAVRAMLAR İÇİNE SIKIŞMAMIŞ OLMASI”.
MUHİTTİN: Lisedeyken teknik bilgim yoktu. Aklımda neler yapmak istediğime dair bir takım şeyler vardı. Üniversite için bölüm seçme aşamasında tercihim bilgisayar ağırlıklı bölümlerdi. Bu okulda okumak isteme nedenim teknoloji tabanlı olması ve tasarımın belli başlı kavramlar içine sıkışmamış olması. Bu yüzden bölümden memnunum.
MAHİR: İlgileniyordum. Üniversitenin üretirken daha rahat olabileceğim bir yer olduğunu düşünüyordum. Hayalleriniz ne oranda gerçekleşti? Aldığınız eğitimden ve okulunuzdan memnun musunuz?
MAHİR: “BURADA TASARIM ÜSLUBUNU NASIL ÖĞRENECEĞİMİZ VE GELİŞTİRECEĞİMİZ KONUSUNDA YETERİNCE BİLGİ VERİLİYOR”.
MAHİR: Benim düşündüklerimin çoğu fazlasıyla gerçekleşti. Üniversite eğitiminin çok farklı olduğunu gördüm. Normalde öğrenciyseniz okula gelir gidersiniz. Hoca hocadır, öğrenci öğrencidir. Fakat buradaki eğitim farklı. Hocamızın da dediği gibi günün 24 saati okulda kalıp çalışabiliyoruz. Hocalarla arkadaş gibiyiz. MUHİTTİN: Bu bölüme girdikten sonra iki sene içinde muazzam bir mesafe katettim. İnsanlar iki sene sonra çok fazla şey öğrenmiş şekilde okul içinde ya da dışında çalışmaya başlıyorlar. Bu çok faydalı oluyor. Ben okulda çalışmayı tercih ediyorum. Böylece öğrendiklerimi pratiğe dökme şansım oluyor.
Okulda size sunulan imkânlar nasıl?
Diğer okullarda olan arkadaşlarımdan öğrendiklerimle bu soruyu cevaplayabilirim. Bazı grafik bölümlerinin yeterli bilgisayarlarının olmadığını, olanların da bozuk 1. olduğunu biliyorum. Bu anlamda biz onlardan çok ilerideyiz. Her türlü imkâna sahibiz.
MUHİTTİN: Teknolojinin değişmesi bölümü de etkiliyor. Şu anda buradaki bilgisayarla eğer bilginiz ve yeteneğiniz varsa, Hollyvvood filmi seviyesinde bir film çekebilirsiniz.
Kendinizi hayata ve tasarım yapmaya hazır hissediyor musunuz? MUHİTTİN: Hiçbir zaman hazır hissetmeyeceğim. Daha öğrenmem gereken çok şey var. Kendini güncelleyen bir teknoloji ve piyasa söz konusu. Ama bana verilecek bilgiyi ve teknolojiyi hazmetmeye hazır olduğumu ve piyasada kendime kolayca yer bulabileceğimi düşünüyorum. MAHİR: Burada tasarım üslubunu nasıl öğreneceğimiz ve geliştireceğimiz konusunda yeterince bilgi verildiği için fazla zorlanacağımı zannetmiyorum.
Türkiye’deki tasarım ve tasarımcıları dünyadaki tasarımın neresine koyuyorsunuz?
CEM: Bence iyi tasarımcılar bu okulda okuyor. Türkiye’deki tasarımların Avrupa’nın taklidi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de belli bir tasarım üslubundan söz edemem, Batı’nın kopyası diyebilirim.
MAHİR: Avrupa’daki insanlar birşeyi araştırıp hazırlıyorlar. Türkiye’deki insanlar bunun taklidini yapıyorlar. Çünkü Türkiye’de Avrupa ile bağlantısı olan çok fazla insan yok. Büyük paralara iş yapan tasarımcılar da yurt-dışında gördüklerini buraya getiriyorlar ve uyarlıyorlar. Yeni ve özgün şeyler geliştirmiyorlar. Biz tasarım yaparken taklit olmaması için elimizden geleni yapıyoruz. MUHİTTİN: Türkiye’de belli kalıplar içine sıkışmış bir tasarım söz konusu. Piyasada çok tanınmış, isim yapmış insanlar var ama yenilikçi değiller. Dışarıya açılmak, dışarıyı taklit etmekten öteye gitmiyor. Taklit sonuçta akıl karıştırıcı bir şey, ilham alabilirsiniz ama taklit farklı bir şey. Bu piyasada köklü olan insanlar tarafından yapılmış işler, ileriye yönelik ve piyasaya yeni bir şeyler katmak adına gerçekleştirilmiş işler değil.
Örnek aldığınız Türk tasarımcı var mı?
MAHİR: ilham aldığım belli bir Türk tasarımcı yok. internete girip o günlerde Avrupa’da nelerin yapıldığını inceliyoruz. Herkes bu bölümde kendi yaşıtlarının yap-
1. Cem Ersözlü’nün grafik çalışmalarından biri. 2. Muhittin Bilginer’in bir çalışması. 3. Mahir Mustafa Yavuz’un “Dance” isimli çalışması.
4. Öğrencilerin çalışabilmesi için atölye 24 saat açık tutuluyor.
5. ve 6. Geçen yıl gerçekleştirilen “trackOT adlı serginin ön hazırlığı.
tıklarından bile ilham alabiliyor. Bu söylediklerim Avrupa’da bu işi yapan arkadaşlar için de geçerli. Bu piyasada kimse kendinden 30 sene önceki bir kişiyi örnek almıyor.
CEM: Bölümdeki insanların kendi web siteleri var. Belli bir kişiye sabit kalmadan herkesin yaptıklarından etkilenebiliyorum. İnternet sayesinde herşeye ulaşabildiğimiz için beğendiğimiz kişilerin çalışmaları ilham kaynağı olabiliyor.
Eğitiminizi yurtdışında devam ettirmeyi düşünüyor musunuz? MUHİTTİN: Liseden sonra bazı insanlar daha iyi eğitim almak için yurtdışına gidiyorlar. Ben temelin burada alınmasından yanayım. Kendim de yüksek lisans yapmak için yurtdışına gitmeyi düşünüyorum. Çünkü yurt-dışında imkânlar çok daha fazla ve çalışma ortamı daha rahat.
CEM: Japonya’ya gitmek istiyorum. Sebebi teknolojik imkânların daha fazla olması değil, tasarım şeklinin farklı olması. Birkaç sene orada kalıp kendimi geliştirmek istiyorum.
Bütün tasarımlarınızı okulda mı yapıyorsunuz?
CEM: Evde de çalışıyorum.
MAHİR: Benim evde böyle imkânlarım olmadığı için okulda çalışıyorum.
MUHİTTİN: Okulda bir hafta boyunca geceli gündüzlü çalıştığımız zamanlar oluyor.
Gelecekle ilgili kaygılarınız var mı?
MUHİTTİN: Türkiye ile ilgili kaygılarım var. Burada çalışma olanakları sınırlı. İşverenler tasarımcıyı oldukça sınırlıyor. Kötü bir reklam filmi için tasarımcıyı suçlamamak gerekiyor. Çünkü onlar kendi işverenlerinin baskısı altında kalıyorlar. Yurtdışında daha rahat çalışabiliyorsunuz. Burada kısa zamana çok iş sıkıştırılabiliyor.
Böylece yapılan iş, kalitesiz olabiliyor, iş ortamının sınırlandırıcı ve eksik olmasından yakınıyorum.
CEM: Türkiye’de bir şirkette zorlama ve baskıyla çalışabileceğimi sanmıyorum. Bu yüzden mezun olduğum halde okulda çalışmayı tercih ediyorum. Çünkü burada rahat çalışabiliyorum. Karışan ve baskı yapan yok.
Sizce Türkiye’de gençler tasarım konusunda yeterince bilinçliler mi? MAHİR: internet üzerinden bilinçlenmeye başlayan bir kesim var. İnsanların tasarımla ilgilenmesi için belli bir kültür seviyesinde olması gerekir. Ama eskiye oranla bilinçli bir kesim olduğunu görüyorum.
İlk 20 Artistik Çizimleri