Ülke yeni bir seçimden çıktı. İşin para pul mevzularını ilgilendiren en önemli sonuçlardan biri, kısa bir zaman içinde teorik ya da pratik nedenlerle bir seçime daha ihtiyaç olabileceği. Konu hep önemli bir gündem maddesiyken bir de ekonomisine göz atalım mı? BURAK ÜNALDI
MİLYON DOLARLIK BEBEKLER
Siyasette ve özellikle seçim konularında görünen o ki, maalesef parayı veren düdüğü çalıyor. Bu konuda çarpıcı bir rakam yine istatistik cenneti Amerika’dan. Rakamlar diyor ki, ABD’de şu ana kadar senato seçimlerinde başarı kazanan adayların yüzde 88’i, kongre üyesi seçimlerinde başarılı olan adaylarınsa yüzde 92’si yarıştıkları kişilerden daha çok seçim harcaması yapanlar olmuş. Bizde benzeri olmayan (muhtemelen olması mümkün de olmayan) verilerden bir başkası da şu: Bir adayın Temsilciler Meclisi’ne girmek için harcaması gereken para 1.2 milyon dolarken, senatoya girmek için gerekli miktar tam 8.6 milyon dolar!
Seçim ekonomisi ya da seçim maliyeti dediğimizde kafamızda birden farklı tanım oluşuyor ister istemez. Seçim ekonomisinden anlaşılan, ucu görünen seçim için yapılan hazırlıklar, kamu yönetimi ders kitaplarındaki “siyasi iktidarın tekrar seçilebilmek amacıyla uyguladığı iktisat politikaları” tanımı. Ama konumuz bu değil. Konumuz, bir seçimin ülke ekonomisine maliyeti, başka bir deyişle bir seçimin kaça mal olacağı.
Üç aşağı beş yukarı yakın olsalar da, doğru değerlendirebilmek için en yeni rakamları ele almak en doğrusu. Geçirdiğimiz en yakın seçimleryılı içindeki önce yerel, sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri.yılı için
Siyasi bir analiz yapmayacağım ya da aylardır içinize sıkıntı veren sandalye hesaplarına bir yenisini eklemeyeceğim. Kazanan ya da kaybeden kim olursa olsun, her seçimin değişmez kazananı olan sektörler var. Ticaret odaları onları bakın nasıl nokta atışı tanımlıyor: Reklamcılar, davul-zurnacılar, lokanta, pasta ve kahvehaneler, matbaacılar, kamuoyu yoklaması yapan şirketler, oteller, taşıma şirketleri, otobüs firmaları, kurye şirketleri, taksiciler, bayrakçılar, naylon baskıcılar, baloncular, çiçekçiler, ses tesisatçıları, telefon şirketleri, kumaşçılar, araba kiralama şirketleri, akaryakıt bayileri, seyyar satıcılar. Sosyal medya ajansları ve viral komedyenleri de biz ekleyelim mi?
Yüksek Seçim Kurulu’nun bütçesi 808.4 milyon liraydı. Seçim olan yıllarda bu bütçe, olmayan yılların yaklaşık 6 katı civarına çıkıyor. Bu da normalde yıllık 1 milyon civarında yıllık bütçesi olan kurumun harcamalarından seçim maliyetini hesaplayabilmeyi kolaylaştırıyor.seçimleri ve öncesindeki birkaç seçimi daha göz önüne alırsak, bir seçimin sadece operasyon bağlamında maliyeti yaklaşık 300’le 400 milyon TL arasında oluyor.
Toplamda 246.3 milyon TL’ye mal olan genel seçimleri sonrası açıklanan kalemler, bu maliyetin dağılımını da göz önüne seriyor. Buna göre en önemli kalemi 101.8 milyonla sandık görevlileri alıyor. Bu noktada, özellikle son iki seçimde canhıraş bir vaziyette çalışan gönüllü oluşumların önemini bir kez daha tekrarlamak gerekiyor; onlar yeterince güçlenirse belki bir gün gelip 101 milyon paramız cebimizde kalabilir! Elbette zorunlu sandık görevlileriyle gönüllüleri karıştırmıyoruz. Her ne kadar gönüllü oluşumlarla desteklense de, dijital sisteme geçilmediği müddetçe seçim maliyetinin en önemli kalemini yine insan oluşturacak gibi görünüyor.
Bu maliyetin ardından bazı fiziki ihtiyaçlar geliyor; 64.5 milyon TL kabinlerin inşasına, 20 milyon TL ise demokrasinin sembolü meşhur sandıklarımıza harcanıyor. 53 milyon TL tutan ulaşım ve teşkilatlanma gibi organizasyonel çıktılardan sonra oy pusulası, kaşe ve kırtasiye harcamaları kalıyor geriye. Bunlar da toplamda
4.5 milyon TL tutuyor. Tüm bu kalemlerle, seçimin ilgili devlet kurumuna, dolayısıyla hepimize maliyeti 300’le 400 milyon TL arasında oluyor. Tabii buna güvenlik ve idari kadrolarca sarf edilen ekstra mesailer nedeniyle oluşan maliyetler dahil değil. Ama ciddi bir fikir verebilecek bir hesaplama.
Gerçek kazanan kim?
Bir de adaylar için maliyet konusu var. Bu aslında parti, sıralamadaki yer, aday olunan şehir gibi onlarca farklı parametresi olan bir konu ve ülkemizde yaklaşık bir maliyet hesabı vermek çok da olanaklı değil. Fakat konuyla ilgili olarak ABD’den karşımıza çıkan bir veri enteresan. Buna göre Demokrat Parti’ye atılan her oy 7.39 dolara mal olurken, rakibi Cumhuriyetçi Parti oy başına 5.78 dolar harcamış. Burada da son iki seçimdir parayı veren düdüğü çalmış yani.
Bunun dışında seçim dönemi, elbette özellikle reklamla ilişkili bazı sektörlere bayram yaptıran bir dönem. ABD’de 1996 seçimlerinde 75 medya şirketi toplam 4 milyar dolarlık bir pastayı paylaşmışlar. İngiltere’deyse 1997 seçimlerine katılan partiler toplam 90 milyon sterlinlik harcama yapmışlar. Seçimin kazananı kim olursa olsun, ortak kazananları tüm dünyada belli.
Peki seçimler elektronik ortamda olursa daha az maliyetli mi olacak? Maalesef hayır. Bunun için gereken teknolojik altyapı bu rakamların çok daha üstünde, ancak kimi maliyet tek seferlik olduğu için uzun vadede çıkarılabilmesi söz konusu. Ama oraya daha çok yolumuz, meşhur trafo kedilerimiz gibi düşünülmesi gereken pek çok noktamız var gibi görünüyor.