MANİFESTO
BİR TASARIMCININ İNSANLARI ETKİLEME GÜCÜ VAR. BİRÇOKLARI KAFAYI SADECE GİYSİ YAPMAYA YORUYORLAR; Kİ BU HARİKA BİR ŞEY, BUNU YAPALIM DİYE BURADAYIZ. FAKAT BEN BUNUN ÖTESİNDE BİR ŞEYLER YAPMAYA DA ÇALIŞIYORUM, BİR MESAJ İLETMEYE. HER GÜN. HER YAPTIĞIM İŞLE.”
GIVENCHY’NİN KREATİF DİREKTÖRÜ RICCARDO TISCI ANLATIYOR.
Bu sayfalarda gördüğünüz kareler Givenchy’nin-17 Sonbahar/Kış defilesinin casting çekiminden. Tisci. önce defilede kimin yürüyeceğini seçiyor. Ardından koleksiyonu tasarlıyor. Çünkü doğru erkeği yanlış giysiyle görmek istemiyor. Seçimlerini sokaktan yapıyor. Güzelliğin alışılmamış hallerine de minnet duyuyor. İnsan ayırmıyor. Defilelerde siyah model kullanmaya önemli bir meseleymiş gibi yaklaşmanın kendisi bile ona garip geliyor. Çünkü dünyada kimler varsa, defilelerde onlar olmalı.
Şok edici bir başlangıç yapmak istedim:
Daha geniş vücutlar; sağlıklı, sportif. Özgüveni yüksek bir erkek. Ajanslar sıska oğlanlarla doluydu; güzel erkeklerdi… Fakat ben gerçekçi bir eleme peşindeydim. İnsanları dışlamayı sevmem. ‘Street casting’ yani sokaktan seçim yapmaya Amerika’da başladım. Sonra Brezilya. Küba. Porto Riko ve Fas geldi.
İş ya da tatil amaçlı seyahat ettiğim bu yerlerde, karakterleri de tıpkı vücutları gibi güçlü erkekler gördüm. Belki genel geçer güzellik kriterlerine sahip değillerdi ama benim için güzellerdi, sokak gibi gerçeklerdi. Modellerinizi sokaktan seçtiğinizde önce karakterine âşık oluyorsunuz zaten. Sanatlarını yanlarında taşıyorlar, benliklerini yani…
Diğer yandan, sokaktan seçtiğiniz adamın işi bu değil ki. Bu sayede kişiliğini daha net görebiliyorsunuz. Seçmeler boyunca kimseden yanlarında fotoğraflarının olduğu bir portfolyo getirmelerini istemedim. Daha önce neler yaptıklarını, bugün hayatlarını nasıl kazandıklarını bilmeme gerek yok. Karşımdaki kişiyi tanımak için konuşmayı tercih ediyorum. Ve galiba seçimler sırasında, ben bu adamların tatlılığına vuruluyorum. Güzellik esas değil. Öyle güzel insanlar tanıdım ki. bende bir tek duygu uyandırmadılar.
Kanye West, Riccardo Tisci’nin tasarladığı bir etekle sahnedeydi. Givenchy erkeği transparan da giydi, denim etek de. Toz pembe takımları da oldu, inciden düğmeleri de. Tisci’ye göre, biyolojik cinsiyetiniz, toplumsal cinsiyetiniz ne olursa olsun; bir görünüm estetik anlayışınıza uyuyorsa onu sahiplenmek lazım.
Hangi görünümleri kimin giyeceğini defileden bir gün önce belirliyoruz. Saatlerimi harcıyorum bu işe. Zira herkesin seçilen giysilerle iyi görünmesi, kendini rahat hissetmesi benim için çok önemli. Eğer cinsiyetine dair özgüveni varsa, bir adam incilerle de dantelle de oynayabilir. Bir cinsiyet farkı olduğu anlamına gelmiyor ki bu, kişinin kendinden emin olduğu anlamına geliyor. Feminen detaylardan korkmayan bir erkek, görünümüyle, seksüalitesiyle oynayabilecek kadar özgüven sahibi geliyor bana.”
ÖZGÜRLÜK
Givenchy-17 Sonbahar/Kış koleksiyonunun teması bu. özgürlük. Modeller, floresan lambalarla çevrili, tavanı ve duvarları fuşyaya boyalı bir odada DJ Dixon’ın müziğiyle yürüdüler. Güney Afrikalı fotoğrafçı Franck Marshall’ın Botswanalı bir altkültür hareketini görüntülediği kareleri Tisci’ye ilham verdi. Fotoğraflardan yansıyan görünüm. 80’lerin heavy metalcileriyle batılı kovboyların bir hibridiydi. Koleksiyondaki sıcak renkler ve kobra desenleri Fas’tan geldi. Tisci’nin obsesyonu Amerika ise yine sahnedeydi.
Soyut haliyle bir ifade özgürlüğü, somut haliyle modellerin boyunlarına dolanmış bir bayrak olarak…
Bu tutku çocukluğumdan geliyor. Amerika benim için farklı insanların bir arada yaşadığı yerdi, çeşitliliği simgeliyordu. New York’a ilk kez 90’lı yıllarda gittim ve beni en çok etkileyen şey özgürlüğü hissetmekti. İnsanlar dilediğini giyiyor, dilediği gibi davranıyordu. Özgürlük, kendini dilediğin gibi ifade edebilmekti. Hâlâ da bu Amerikan rüyasını yaşıyorum. Evet Amerika’yı çok seviyorum ama New York’a takıntılıyım. Geçtiğimiz yıl 11 Eylül’de. New York’ta aşkın şovunu yaptım.”
AŞK
Aşk. aile. ekip. Konuşurken ağzından sıklıkla bu kelimeler dökülüyor. 1.7 milyon takipçisi olan Instagram hesabında yayınladığı fotoğrafları da bu kelimelerle etiketliyor. Kampanyasına ‘aile’ adı veriyor; Donatella Versace’yi Givenchy için poz vermeye ikna edebiliyor. Mert ve Marcus’la yalnızca kampanya çekmiyor, tatile de gidiyor. Eski asistanı Lea T’yi markasının yüzü yapmaktan çekinmiyor; Lea. Rio Olimpiyatları’nı açan ilk transgender model olarak tarihe geçtiğinde, herkesten çok Riccardo Tisci gururlanıyor.
Ekibim benim her şeyim. Yalnızca sevdiğim ve saygı duyduğum insanlarla çalışıyorum. Çünkü her şey böyle daha çabasız, daha kendiliğinden.”
Kreatif işlerde en iyi sonuçları, iş ya da sosyal nedenlerle etkileşiminiz olan insanlarla değil, aranızda sevgi bağı bulunanlarla bir arada olduğunuzda alırsınız. Aşka düşkünüm, aileye düşkünüm, ekibime düşkünüm. Hepimiz aşk için yaşıyoruz. Aşk ki bir ederi yok. bir dini yok. Aşk ki. herkesi aynı seviyeye getirmeye kadir.
O seviyede buluşunca aile oluyorsunuz zaten. Bana onlar ilham veriyorlar. Bir de sokakta gördüğüm, tanımadığım insanlar… Çünkü dünyaya karşı açığım. Yeni fırsatlara, yeni ilişkilere… Beni duygusal ve kreatif anlamda besleyen şeyler bunlar. Bir tasarımcının insanları etkileme gücü var. Birçokları kafayı sadece giysi yapmaya yoruyorlar; ki bu harika bir şey. bunu yapalım diye buradayız. Fakat ben bunun ötesinde bir şeyler yapmaya da çalışıyorum, bir mesaj iletmeye. Her gün. Her yaptığım işle. Bu yüzden etrafımdan aldığım bütün mesajları topluyorum. Arkadaşlarımdan, ailemden, seyahatlerimden… Sokakta gözlemlediğim insanlardan esinleniyorum. Giysilerimi sokakta görmeye bayılıyorum. Sanırım bir tasarımcının duyabileceği en şahane histir bu; Vizyonunuzun vücut bulduğunu, hayata karıştığını görmek.
GİVENCHY
İtalyan Tisci. Fransız Givenchy’nin başına 11 yıl önce geçti. İlk Givenchy erkek hazır giyim koleksiyonunu yılında tasarladı.
yılında 3K Amerika, Tisci’yi erkek giyim alanında Yılın Tasarımcısı seçti. Tisci. zarafetiyle anılan bu modaevine gotiğin karanlığını, sokağın gerçekliğini, şehveti getirdi. Giydirdiği erkek için ‘yeni bir centilmen’ dedi. Aristokrat mı. sokağın çocuğu mu… Belki hiçbiri, belki de hepsi.
Tutkuyla çalışırsanız hayattan dilediğinizi alırsınız. Biz bunu Givenchy’de denedik ve gördük. Vizyonumuza inanarak yılmadan çalıştık. Şimdi bakıyorum da. son 10 yılda ne çok şey yaptık: Couture koleksiyonları, hazır giyim koleksiyonları, konser kostümleri, kırmızı halı için özel tasarımlar, aksesuarlar… Çok da eğlendik. Her şey aklımda, her şey kalbimde.
Ekibime çok şey borçluyum, onlar sayesinde tutkum el değmemiş gibi duruyor. Couture atölyemizdeki her bir çalışan, gösterdiği özveriyle her şeyi mümkün kılıyor.
Bulunduğumuz yere adım adım vardık biz. hâlâ da yolumuz var. Givenchy’ye yıllar içinde güçlü bir kimlik kazandırmaya çalıştık: onu yüzlerce marka arasında görseniz bile İşte bu Givenchy dedirtecek ayrıştırıcı elementleri yarattık. Benim dünyamı modaevinin kimliğine sadık kalarak yansıtmak, benim değerlerimle modaevininkini bir arada sunmak da zor bir süreçti. Bugün ikimizin dünyasının kesişiminde couture ve sokak var. Her sezon koleksiyonlarımda lüks parçalar olduğu gibi, fiyat olarak çok daha ulaşılabilir parçalar da yapıyorum. Önem verdiğim bir denge bu.
Çünkü Givenchy’de bu gerginliği yaşıyoruz biz. Zirveyi temsil eden bir aristokrasi ve şehirli bir demokrasi arasında duruyoruz. Yaptığımız her işte, bunu gücümüzün asıl kaynağına dönüştürmeyi başardık. Tüm bunları yapmaya kadir olduğum. Givenchy’de olduğum için çok şanslıyım.”