İKİNCİ DURAK MAUI, HAWAII
Sörfün ilk kez Batılılar; yani Kaptan James Cook ve ekibi tarafından 1700’lerde görüldüğü yer Hawaii. Maui ise Hawaii’deki en önemli sörf noktalarından biri ve aynı zamanda takımadaların en büyükleri arasında. Burada yüzyıllardır sörf yapıldığı biliniyor. İlk gelen Batılılar, deniz üzerinde küçük tahtalarla adeta uçarak su üstünde kayan yarı çıplak erkek ve kadın yerlileri gördükleri zaman insanüstü güçleri olduklarını düşünmüşler…
Benim Hawaii’deki Maui adasıyla ilk tanışmam, ortaokul ve lise yıllarında birlikte okuduğum ve daha o zamandan bize Ben Maui’ye gideceğim ve sörf hayatı yaşayacağım diyen ve belki Amerika’ya direkt uçuş bile olmayan yıllarda buraya okumaya gidip yerleşen. Türkiye’de de kiteboard. snowboard ve sörfün öncülerinden Oğan Tüzel ile oldu. O hep adadaki sörf hayatından bahsederdi. Ben ise Pasifik’te birçok adaya gitmiş olmama ve okyanusu çok sevmeme rağmen, daha önce gidememiştim. Sörfün etkisiyle Maui’ye gitme kararı alıyorum ve Los Angeles’tan uzun bir uçuş ile bu tropik adaya varıyorum. Uçaktan iner inmez Oğan’ın onca yıl neden bahsettiğini daha iyi anlıyorum. Harika bir tatil destinasyonu olmakla beraber adada hayat sakin; sörf ve doğa burada hayatın çok ama çok önemli bir parçası. Dünyanın her tarafından sörfçüler var. Radyo kanalları bile her yarım saatte bir sörf ve dalga raporu veriyor… Mütevazı bir otel seçip adanın sörfe başlayanlar için en uygun bölgesi olan batı kıyısına yerleşiyorum.
Hemen ilk gün. önceden araştırıp bulduğum bir sörf okulu hocasıyla buluşuyorum. Batı yakasında başlayacağız değil mi diyorum, ne de olsa dersimi çalıştım. Cevabı hayır… Kum olmayan, dolayısıyla ayağımı yere basamadığım ve düşersem canımı okuyacak mercan ve kayalık bir yere doğru gidiyoruz. Dalgalar orada çok daha yüksek. Ayrıca kaldığım kasabadan ve en yakın yerleşimden 30 dakika uzaklıkta. Burada plaj ismi yok. duş yok. yürüme yolu yok. Ama yol boyunca offroad onlarca araba, çoğunlukla Hawaiililerin favorisi eski pickup cipler park etmiş. Arabalar eski, sörfler de öyle hep sert ve yıllanmış… Az sörfçü var ve herkes işin erbabı… Burada Venice Beach’teki AvrupalIlar, sörfçü zengin Los Angeleslılar yerine, dövmeli Hawaii yerlileri, daha hippi kafada sörfçüler ve ancak sörf videolarında görülen türden kadın sörfçüler var. Erkeklerde kıyafet kodu, bir kaykay şampiyonasındaki stilin deniz versiyonu gibi… Kadınlarda ise kıyafet kodu rahat hareket edebilmek için erkekler hazır olun! spor tanga bikini.. Arkamızda görkemli yeşil dağlar, dar bir kumsal, kenarda kayalar, uçsuz bucaksız, haşmetli ve bol dalgaları olan bir suya giriyoruz. Robinson
Crusoe modeli saçsakallı. retro board’lu (oldskool. tahta görünümlü bu board’lara retro board deniyor) bir abi, o denizde o hızla kafasındaki kaykaycı şapkasının nasıl olup da kafasından hiç düşmediğini anlamadığım bir başka usta sörfçü ve biriki kişi daha denizdeyiz. Yerlilerin bana burası turist yeri değil gibi bakışlar attığını hissediyorum. Adeta bir Point Break. Keanu Reeves anı yaşıyorum.
Suyun Maui’de daha ılık olduğunu hemen hissediyorum, dalgalar uzun ve müthiş. Yumuşak karda kayak yapmak gibi. Arkamda dev dağlar, yarım kilometre uzunluğundaki dalgaların altın ışıldamalarla kırıldığı noktadayım. Arkamda kırılan dalgalar havaya su spreyleyerek mini gökkuşakları oluşturuyorlar. Muhteşem bir manzara eşliğinde saatlerce, kollarım kopana kadar sörf yapıyorum. Bunun üzerine eklenecek daha harika bir doğa sürprizi herhalde balina görmek olurdu diye içimden geçirirken, belki balina değil ama altımızdan geçen dev caretta’yı görüyorum.
Sörf bittikten sonra kıyıda oturup, altın dalgalara bakıyoruz, eğitmenim Matt’in yanında getirdiği buz kovasından su içip, muz ve sandviç yiyoruz. Saatlerce meditasyon yapmış kadar berrak bir zihine sahibim… Manzaraya bakıp güzel yerde yaşıyorsun diyorum… Bana Hawaii’de şöyle deriz diyor. Lucky live Hawaii… Yani Hawaii’de yaşıyoruz şanslıyız veya Şanslılar Hawaii’de yaşar.”