Snapchat aplikasyonunu telefonuma bundan aylar önce yüklemiş olmama rağmen, henüz bir iki aydır aktif sayılırım. Neden uzun bir süre “Snap-chat’leyemedim” ve fikrim nasıl değişti, anlatayım. sila güven “Snapchat nasıl kullanılır ,” gibi onlarca haber zaten yapıldı. Bu yazıyı okuyan cin gibi ALL okuyucusunun günümüzün en cool aplikasyonunu kullanmayı bilmediğini, hiç sanmıyorum zaten. Kendi sosyal medya yolculuğumdan gireyim konuya. Facebook’um hala yok. Bir kere bulaşmadım, sonra da aklıma bile gelmedi. Hayatım onsuz da devam edebiliyordu yani. Instagram’a pek direnç gösteremedim. Hatta hiç! Hayatın her noktasında hafiflemek konusuna ağırlık vermiş bir kişi olarak, Instagram’ın arşivleme kafası bir süre sonra beni sıkmış olsa da, görsel dünyayla buluşturuyor olması sayesinde, ilişkimiz hala devam ediyor. Ve Snapchat… Instagram’ın olduğu yerde Snapchat’e yer yoktu kimilerine göre. Ama ikisinin görsellik algısı farklıydı birbirinden. Snapchat’ciler, aplikasyonun anlık olmasının dayanılmaz hafifliğinden bahsetmeye başladığında yakalandım! Snapchat, yaşadığımız dijital dünyayla ilgili çok şeyi anlatıyordu, anlatmadan özetliyordu ya da özeti ve hikayeyi tek seferde veriyordu. “Her şey çok hızlı artık…” cümlesi bir klişe oldu bile. Yeni dediğimiz şey ne zaman eskiyor ki zaten? Mesela hemen mi? Snapchat’in bu kadar sevilmesinin nedenlerine bakınca, köpek filtresinin aşırı sevimli olmasının dışında, temelde yatan iki sebep görüyoruz. Samimiyet geliyor sıranın başında. “Her şeyi paylaşmam lazım!” eşiğini çoktan aşmış “sosyal medya uzmanları” olarak, Snapchat’in sağladığı gizlilik hissi, büyük bir çoğunluğu rahat hissettiriyor. Her açtığınızda yüzünüze çarpan bir takım fotoğraflarla da karşılaşmıyorsunuz. Mesela iş arkadaşınızın yeni doğan bebeğinin milyonlarca fotoğrafını ya da bir diğerinin “mükemmel” tatilini, bir süre sonra zaten uygulamanın zaman kavramı sebebiyle “kaçırıyor” ya da üzerine tıklayıp yok ya da görmemiş sayabiliyorsunuz.
48 saat içinde silinen görsellerinize, kısa bir süre önce arşivlenme seçeneği de sunmaya başladı Snapchat. Bu hareketi Instagram’la yarışmak olarak algılandı. Bana soracak olursanız kendini farklılaştırdığı noktadan neden aynılaşmaya gidiyor, bu merak uyandırıyor. Bir planı olmalı diye düşünüyor insan. Rekabet gibi basit bir sebep olamaz, sepetinde daha çok yumurta olmalı. Snapchat’in sosyal baskıyı da azalttığı söylenebilir ki bu şahane bi’haber! Çünkü demokratik demek! Çünkü diğer tüm sosyal medya mecralarında devamlı bir şov halinde herkes. Nasıl göründüğünüze, takipçi kaybetmemeye dikkat etmeli, kimleri like’layıp kimleri görmezden gelmeniz gerektiği konusunda hep uyanık olmalısınız. Snapchat’se şimdilik çok rahat. Aplikasyonun tüm estetik algısı, Facebook, Instagram ve Twitter hesapları sanki bir yetenek avcısı tarafından izleniyormuş gibi davranan insanlara, bu yeni dünyayı tokat gibi çarpıyor. Snapchat güzel olduğunuz ya da olmanız gereken bir yer değil. Snapchat’te nasılsanız, osunuz. Like’lama meselesi karakterlerimize bile müdahale etmeye başlamış, algılarımızı çarpıtmışken, sıradan hayatlarımızın altını çizen ve bizlere kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemiz gerektiğini hatırlatan Snapchat’e, sosyolojik anlamda çok şey borçlu olabiliriz. Yani uzun lafın kısası; uygulamanın yaratıcısı Evan Spiegel’le nişanlanan Miranda Kerr, cidden harika bir karar vermiş!