BODRUM’DA GASTRONOMİK HAFTA SONU
Sadece bir hafta sonunuz var. Hem Türk, hem Japon hem de İtalyan mutfaklarından, dünya standardını yakalamış lezzetler peşindesiniz. Ve bu gastronomik koşuyu en az yorulacak şekilde yapmak istiyorsunuz.
Adresiniz belli: Mandarin Oriental Bodrum.
Sadece hafta sonu için buradayım. Şimdiye kadar gördüğüm en büyük Mandarin Oriental oteli bu. Denize inen yamaçlara serpiştirilmiş restoranlar, doğada kaybolmuşlar neredeyse. Her biri işinin ehli yerli ve yabancı şeflere emanet. Mandarin Oriental Bodrum, Göltürkbükü’nün hemen yan koyunda yer alıyor. Odalar harika. Tek eleştirim, Akdeniz ve Ege havasını yeterince çağrıştırmaması.
Gerçi terasa çıkınca Ege’de olduğunuzu hemen hatırlatan bir doğa mevcut ama gene de daha Egeli olabilirdi mimari.
İçi zarif bir ahşap, taş ve deri işçiliğiyle bezenmiş. Yürüme yolları da doğal havaya sadık kalınarak süslenmiş. Mandarin Oriental’dan bol yiyip içmeli bir hafta sonundan sonra gözüm arkada kalarak ayrıldım. Birçok kaliteli otelde birçok da restoran olur ama genelde bir veya ikisi gerçekten lezzetlidir. Dönüş yolunda muhakeme yaparken üç restoranı da çok beğendiğimi anlıyorum. Kısacık bir hafta sonu için az şey midir?
M Mandarin Oriental’ın 600 şarabı aşan bir listesi var. Geçen sene “Türkiye’nin en iyi şarap garsonu” yarışmasında ikinci olan yarışmacı da burada somölye (sommelier) olarak çalışmaya başlamış. İçecek işi emin ellerde anlayacağınız.
Otele girdiğimde güzel bir öğle yemeği için İtalyan lezzetlerine doğru gidiyor ayaklarım. Assaggio’nun mönüsünde, iki Michelin yıldızlı ve İtalya’nın en iyi restoranlarını belirleyen ünlü rehber Gambero Rosso’nun prestijli ödülü 3 Çatal’ın sahibi ünlü şef Antonio Guida’nın imzası var. Tam bir trattoria mönüsü var burada. Rezene, şeftali püresi ve zencefil tozu eşliğinde deniztarağı, ıspanak ve kapari sosla servis edilen ızgara kalkan balığı, balzamik ve parmesanla sunulan dana tagliata, akşam yemeği mönüsündeki lezzetlerden birkaçı.
Ben sotelenmiş karides, Akdeniz rezenesi, Bodrum portakalı ve zeytinle başlangıç yapıyorum. Arkadaşım kızarmış peynir topları ve rokayla sunulan, incecik dilimlenerek kurutulmuş dana etinden yapılan bresaola istiyor. İşin doğrusu, gözüm kalıyor yemeğinde.
Ana yemek için ise Atlantik ıstakozu, fesleğen ve domates soslu taze tagliolini makarnadan istiyorum.
Sonuçta bu leziz öğle yemeği masasından son derece hafif kalkmayı başarıyorum.
BODRUM BALIKÇISI
Geçen sene de adından çokça söz ettiren bir Japon restoranı Kurochan. Akşam yemeğine tereyağı, limon ve sake ile flambe edilmiş o meşhur Japon ağız eyleyicisi edamame ile başlıyorum. Ardından pirinç gevreği üzerinde somon ve yengeç parçaları geliyor. Bu da leziz. Geçiyoruz somon saşimiye. Yanında ince kesilmiş deniz yosunundan kizami wasabi salsayla bir narenciye çeşidi ve soyayla yapılan yuzu-soya sos servis ediliyor. Sonra zencefil, bal ve soya soslu tahıllı salata geliyor. Harika; hafif tatlı ve ağızda kıtır bir lezzeti var. Biftek tataki, soğan ponzu ve kızarmış sarımsak dilimleriyle servis edildiğinde kalkıp şefi tebrik etmek geliyor içimden. Etin dışı harlı ateşte çok az pişmiş ve incecik doğranmış. Ponzu sos ekşiliği verirken sarımsak da aromatik olarak tamamlıyor yemeği.
Sıra masaya üzerinde miso ezmesiyle gelen patlıcan dengakuda.
Bizim imambayıldının Japon versiyonu desem daha iyi anlatmış olurum sanki. Bir de patlıcan püresi üzerinde, çayla tütsülenmiş pirzola servis ediliyor. Çay tütsüsü pirzolaya iyice işlemiş. Alttaki patlıcan da bizim közlenmiş patlıcan lezzeti veriyor.
Bu arada, ortaya gelen sushi roll’lardan hiç bahsetmedim ama her biri ustalıkla hazırlanmıştı. Yemeği taçlandırmak için efsane bir tatlı sunuyor şef Scott Hallsworth. Antepfıstıklı bir kek, üzerinde antepfıstığı ezmesi, çikolata mus ve kirazla geliyor. Fıstık yerli tatlıları hatırlatıyor. Yemeğin sonunda, Londra’nın Marylebone ve Chelsea bölgelerindeki başarılı ve popüler iki restoranın tanınmış Avustralyalı aşçısı Hallsworth aramıza katılıyor. Geceyi tatlı bir sohbetle bitiriyoruz.
Bodrum Balıkçısı bu sene açıldı. Deniz kıyısındaki mekana girer girmez muhteşem bir balık tezgahı ve bir cam ıstakoz tankı göze çarpıyor. Balıklar çeşit çeşit. Rahat bir masaya yerleşirken aklım, o girişte gördüğüm koca ıstakozda. Amerika, Maine’den ithal edilmiş.
Gerçi ben Ege’de karavidaları ıstakoza tercih ederim ama bu ıstakoz gerçekten çok iyi görünüyor.
Birçok balıkçıda mezeler yoğurtlusundan domateslisine aynı artık; ne mutlu ki burada değil. Kadayıfa sarılmış jumbo karides geliyor, sonra da Ege klasikleri tavada kalamarla ızgara ahtapot bacağı. Ve gözlerime inanamıyorum; o gözüme kestirdiğim ıstakoz nefis bir sunumla karşımda.
Eti hem pişmiş hem de diri. Ege tadında, narenciyeli bir sosla hazırlamışlar canavarı.
Az sonra balıkçıların damak kadar göze de hitap eden klasiği tuzda levrek teşrif ediyor. Balık tuz kalkanının altından sanki canlıymış gibi çıkıyor; eti sulu, lezzeti gayet yerinde. Finali harika bir sufleyle yapıyoruz. O keyifle kendimi Bodrum gecelerine atıyorum. İstikamet Bodrum Marina Yacht Club. Yılların işletmecisi Barış Yıldırım gene çekip çeviriyor kulübü. Sahneye yeni bir yüz çıkıyor; Carlton J. Smith, bir Amerikalı siyah şarkıcı. Blues müzikle herkesin aklını başından alıyor. Misafirlere tatlı tatlı takılıyor. Bu sene Bodrum’da cumartesi gecelerinin kralı olacağı belli.